viernes, 26 de septiembre de 2008

Pretérito Imperfecto de Subjuntivo

Geçmiş, şimdiki veya gelecek zamanlar içinde yapılması istenen veya gerçekleş- mesi kuşkulu ya da muhtemel olan eylemleri anlatır. Yan cümledeki fiil, temel cüm- lede Pretérito Indefinido, Imperfecto, Pluscuamperfecto de Indicativo ya da Condicional zamanlarında bir ile bağlıdır.

Te dije
(Sana söyledim

Te decía
(Sana söylüyordum

que me escribieras.
Te había dicho ki bana yazsaydın.)
(Sana söylemiştim



Te diría
(Sana söylerdim

Pretérito imperfecto de subjuntivo’da fiillerin aldıkları ekler:



Mastar eki –ar olan fiillerin aldığı ekler

(Yo)

(Tú)

(Él, ella)

(Usted)

(Nosotros)

(Vosotros)

(Ellos, ellas)

(Ustedes)
-ara, -ase

-aras, -ases

-ara, -ase

-ara, -ase

-áramos, -ásemos

-arais, -aseis

-aran, -asen

-aran, -asen




Mastar eki –er ve –ir olan fiillerin aldığı ekler

(Yo)

(Tú)

(Él, ella)

(Usted)

(Nosotros)

(Vosotros)

(Ellos, ellas)

(Ustedes)
-iera, -iese

-ieras, -ieses

-iera, -iese

-iera, -iese

-iéramos, -iésemos

-ierais, -ieseis

-ieran, -iesen

-ieran, -iesen






Şimdi bazı fiillerin imperfecto de subjuntivo çekimlerini yazalım:



hablar “konuşmak” fiilinin imperfecto de subjuntivo çekimi:



(Yo) hablara konuşsaydım

/ hablase

(Tú) hablaras konuşsaydın

/ hablases

(Él, ella) hablara konuşsaydı

/ hablase

(Usted) hablara konuşsaydınız

/ hablase

(Nosotros) habláramos konuşsaydık

/ hablásemos

(Vosotros) hablarais konuşsaydınız

/ hablaseis

(Ellos, ellas) hablaran konuşsalardı

/ hablasen

(Ustedes) hablaran konuşsaydınız

/ hablasen





tomar “almak” fiilinin imperfecto de subjuntivo çekimi:



(Yo) tomara alsaydım

/ tomase

(Tú) tomaras alsaydın

/ tomases

(Él, ella) tomara alsaydı

/ tomase

(Usted) tomara alsaydınız

/ tomase

(Nosotros) tomáramos alsaydık

/ tomásemos

(Vosotros) tomarais alsaydınız

/ tomaseis

(Ellos, ellas) tomaran alsalardı

/ tomasen

(Ustedes) tomaran alsaydınız

/ tomasen





estudiar “çalışmak” fiilinin imperfecto de subjuntivo çekimi:



(Yo) estudiara çalışsaydım

/ estudiase

(Tú) estudiaras çalışsaydın

/ estudiases

(Él, ella) estudiara çalışsaydı

/ estudiase

(Usted) estudiara çalışsaydınız

/ estudiase

(Nosotros) estudiáramos çalışsaydık

/ estudiásemos

(Vosotros) estudiarais çalışsaydınız

/ estudiaseis

(Ellos, ellas) estudiaran çalışsalardı

/ estudiasen

(Ustedes) estudiaran çalışsaydınız

/ estudiasen





cantar “şarkı söylemek” fiilinin imperfecto de subjuntivo çekimi:



(Yo) cantara şarkı söyleseydim

/ cantase

(Tú) cantaras şarkı söyleseydin

/ cantases

(Él, ella) cantara şarkı söyleseydi

/ cantase

(Usted) cantara şarkı söyleseydiniz

/ cantase

(Nosotros) cantáramos şarkı söyleseydik

/ cantásemos

(Vosotros) cantarais şarkı söyleseydiniz

/ cantaseis

(Ellos, ellas) cantaran şarkı söyleselerdi

/ cantasen

(Ustedes) cantaran şarkı söyleseydiniz

/ cantasen





comer “yemek yemek” fiilinin imperfecto de subjuntivo çekimi:



(Yo) comiera yeseydim

/ comiese

(Tú) comieras yeseydin

/ comieses

(Él, ella) comiera yeseydi

/ comiese

(Usted) comiera yeseydiniz

/ comiese

(Nosotros) comiéramos yeseydik

/ comiésemos

(Vosotros) comierais yeseydiniz

/ comieseis

(Ellos, ellas) comieran yeselerdi

/ comiesen

(Ustedes) comieran yeseydiniz

/ comiesen





temer “korkmak” fiilinin imperfecto de subjuntivo çekimi:



(Yo) temiera korksaydım

/ temiese

(Tú) temieras korksaydın

/ temieses

(Él, ella) temiera korksaydı

/ temiese

(Usted) temiera korksaydınız

/ temiese

(Nosotros) temiéramos korksaydık

/ temiésemos

(Vosotros) temierais korksaydınız

/ temieseis

(Ellos, ellas) temieran korksalardı

/ temiesen

(Ustedes) temieran korksaydınız

/ temiesen





vivir “yaşamak” fiilinin imperfecto de subjuntivo çekimi:



(Yo) viviera yaşasaydım

/ viviese

(Tú) vivieras yaşasaydın

/ vivieses

(Él, ella) viviera yaşasaydı

/ viviese

(Usted) viviera yaşasaydınız

/ viviese

(Nosotros) viviéramos yaşasaydık

/ viviésemos

(Vosotros) vivierais yaşasaydınız

/ vivieseis

(Ellos, ellas) vivieran yaşasalardı

/ viviesen

(Ustedes) vivieran yaşasaydınız

/ viviesen





salir “çıkmak” fiilinin imperfecto de subjuntivo çekimi:



(Yo) saliera çıksaydım

/ saliese

(Tú) salieras çıksaydın

/ salieses

(Él, ella) saliera çıksaydı

/ saliese

(Usted) saliera çıksaydınız

/ saliese

(Nosotros) saliéramos çıksaydık

/ saliésemos

(Vosotros) salierais çıksaydınız

/ salieseis

(Ellos, ellas) salieran çıksalardı

/ saliesen

(Ustedes) salieran çıksaydınız

/ saliesen





Bazı düzensiz fiiller:



decir “söylemek, demek” fiilinin imperfecto de subjuntivo çekimi:



(Yo) dijera söyleseydim

/ dijese

(Tú) dijeras söyleseydin

/ dijeses

(Él, ella) dijera söyleseydi

/ dijese

(Usted) dijera söyleseydiniz

/ dijese

(Nosotros) dijéramos söyleseydik

/ dijésemos

(Vosotros) dijerais söyleseydiniz

/ dijeseis

(Ellos, ellas) dijeran söyleselerdi

/ dijesen

(Ustedes) dijeran söyleseydiniz

/ dijesen





hacer “yapmak” fiilinin imperfecto de subjuntivo çekimi:



(Yo) hiciera yapsaydım

/ hiciese

(Tú) hicieras yapsaydın

/ hicieses

(Él, ella) hiciera yapsaydı

/ hiciese

(Usted) hiciera yapsaydınız

/ hiciese

(Nosotros) hiciéramos yapsaydık

/ hiciésemos

(Vosotros) hicierais yapsaydınız

/ hicieseis

(Ellos, ellas) hicieran yapsalardı

/ hiciesen

(Ustedes) hicieran yapsaydınız

/ hiciesen









tener “sahip olmak” fiilinin imperfecto de subjuntivo çekimi:



(Yo) tuviera sahip olsaydım

/ tuviese

(Tú) tuvieras sahip olsaydın

/ tuvieses

(Él, ella) tuviera sahip olsaydı

/ tuviese

(Usted) tuviera sahip olsaydınız

/ tuviese

(Nosotros) tuviéramos sahip olsaydık

/ tuviésemos

(Vosotros) tuvierais sahip olsaydınız

/ tuvieseis

(Ellos, ellas) tuvieran sahip olsalardı

/ tuviesen

(Ustedes) tuvieran sahip olsaydınız

/ tuviesen





poner “koymak” fiilinin imperfecto de subjuntivo çekimi:



(Yo) pusiera koysaydım

/ pusiese

(Tú) pusieras koysaydın

/ pusieses

(Él, ella) pusiera koysaydı

/ pusiese

(Usted) pusiera koysaydınız

/ pusiese

(Nosotros) pusiéramos koysaydık

/ pusiésemos

(Vosotros) pusierais koysaydınız

/ pusieseis

(Ellos, ellas) pusieran koysalardı

/ pusiesen

(Ustedes) pusieran koysaydınız

/ pusiesen





saber “bilmek” fiilinin imperfecto de subjuntivo çekimi:



(Yo) supiera bilseydim

/ supiese

(Tú) supieras bilseydin

/ supieses

(Él, ella) supiera bilseydi

/ supiese

(Usted) supiera bilseydiniz

/ supiese

(Nosotros) supiéramos bilseydik

/ supiésemos

(Vosotros) supierais bilseydiniz

/ supieseis

(Ellos, ellas) supieran bilselerdi

/ supiesen

(Ustedes) supieran bilseydiniz

/ supiesen





ser “olmak” ve ir “gitmek” fiilinin imperfecto de subjuntivo çekimi:



(Yo) fuera olsaydım, gitseydim

/ fuese

(Tú) fueras olsaydın, gitseydin

/ fueses

(Él, ella) fuera olsaydı, gitseydi

/ fuese

(Usted) fuera olsaydınız, gitseydiniz

/ fuese

(Nosotros) fuéramos olsaydık, gitseydik

/ fuésemos

(Vosotros) fuerais olsaydınız, gitseydiniz

/ fueseis

(Ellos, ellas) fueran olsalardı, gitselerdi

/ fuesen

(Ustedes) fueran olsaydınız, gitseydiniz

/ fuesen





estar “olmak, bulunmak” fiilinin imperfecto de subjuntivo çekimi:



(Yo) estuviera olsaydım, bulunsaydım

/ estuviese

(Tú) estuvieras olsaydın, bulunsaydın

/ estuvieses

(Él, ella) estuviera olsaydı, bulunsaydı

/ estuviese

(Usted) estuviera olsaydınız, bulunsaydınız

/ estuviese

(Nosotros) estuviéramos olsaydık, bulunsaydık

/ estuviésemos

(Vosotros) estuvierais olsaydınız, bulunsaydınız

/ estuvieseis

(Ellos, ellas) estuvieran olsalardı, bulunsalardı

/ estuviesen

(Ustedes) estuvieran olsaydınız, bulunsaydınız

/ estuviesen





dormir “uyumak” fiilinin imperfecto de subjuntivo çekimi:



(Yo) durmiera uyusaydım

/ durmiese

(Tú) durmieras uyusaydın

/ durmieses

(Él, ella) durmiera uyusaydı

/ durmiese

(Usted) durmiera uyusaydınız

/ durmiese

(Nosotros) durmiéramos uyusaydık

/ durmiésemos

(Vosotros) durmierais uyusaydınız

/ durmieseis

(Ellos, ellas) durmieran uyusalardı

/ durmiesen

(Ustedes) durmieran uyusaydınız

/ durmiesen





lavarse “yıkanmak” fiilinin imperfecto de subjuntivo çekimi:



(Yo) me lavara yıkansaydım

/ lavase

(Tú) te lavaras yıkansaydın

/ lavases

(Él, ella) se lavara yıkansaydı

/ lavase

(Usted) se lavara yıkansaydınız

/ lavase

(Nosotros) nos laváramos yıkansaydık

/ lavásemos

(Vosotros) os lavarais yıkansaydınız

/ lavaseis

(Ellos, ellas) se lavaran yıkansalardı

/ lavasen

(Ustedes) se lavaran yıkansaydınız

/ lavasen





Diğer düzensiz fiiller:



pedir pidiera / pidiese

leer leyera / leyese

creer creyera / creyese

andar anduviera / anduviese

ver viera / viese

huir huyera / huyese

leer leyera / leyese

oir oyera / oyese

traer trajera / trajese

caer cayera / cayese

seguir siguiera / siguiese

poder pudiera / pudiese

querer quisiera / quisiese



Cümleler:



Quiero que venga. Gelmesini istiyorum.

¡Ojalá viniera! Keşke gelseydi.



Deseo que se vayan. Gitmelerini istiyorum.

¡Ojalá se fueran! Keşke gitselerdi.



Espero que llueva. Umarım yağmur yağar.

¡Ojalá lloviera! Keşke yağsaydı.



Deseo que cene conmigo. Akşam yemeğini benimle yemesini

istiyorum.

¡Ojalá cenara conmigo! Keşke akşam yemeğini benimle yeseydi.



Espero que salga el sol. Umarım güneş çıkar.

¡Ojalá saliera el sol! Keşke güneş çıksaydı.



Deseo que lo hagan juntos. Onu beraber yapmalarını istiyorum.

¡Ojalá lo hicieran juntos! Keşke onu beraber yapsalardı.

Quiero que duerman más. Daha çok uyumalarını istiyorum.

¡Ojalá durmieran más! Keşke daha çok uyusalardı.



Espero que sean felices. Mutlu olmalarını umuyorum.

¡Ojalá fueran felices! Keşke mutlu olsalardı.



Ellos le contaron todo a Jaime. Jaime’ye her şeyi anlattılar.

No creía que ellos le contaran Jaime’ye her şeyi anlatacaklarını sanmı-

todo a Jaime. yordum.

No creía que ellos le contasen Jaime’ye her şeyi anlatacaklarını sanmı-

todo a Jaime. yordum.



Ella supo la verdad. Gerçeği öğrendi.

No creía que ella supiera la Gerçeği öğreneceğini sanmıyordum.

verdad.



No creía que ella supiese la Gerçeği öğreneceğini sanmıyordum.

verdad.



Tú estuviste en Madrid. Madrit’teydin.

No creía que estuvieras en Madrit’te olacağını sanmıyordum.

Madrid.

No creía que estuvieses en Madrit’te olacağını sanmıyordum.

Madrid.

Ellos leyeron la novela. Hikayeyi okudular.

No creía que ellos leyeran la Hikayeyi okuyacaklarını sanmıyordum.

novela.

No creía que ellos leyesen la Hikayeyi okuyacaklarını sanmıyordum.

novela.



Ud. compró el coche. Otomobili satın aldınız.

No creía que Ud. comprara el Otomobili satın alacağınızı sanmıyordum.
coche.

No creía que Ud. comprase el Otomobili satın alacağınızı sanmıyordum.
coche.



Vosotras fuisteis al cine. Sinemaya gittiniz.

No creía que vosotras fuerais al Sinemaya gideceğinizi sanmıyordum.

cine.

No creía que vosotras fueseis al Sinemaya gideceğinizi sanmıyordum.

cine.



Él aprobó el examen. Sınavı geçti.

No creía que él aprobara el Sınavı geçeceğini sanmıyordum.

examen.



No creía que él aprobase el Sınavı geçeceğini sanmıyordum.

examen.



Vosotros recibisteis la carta. Mektubu aldınız.

No creía que vosotros recibierais Mektubu alacağınızı sanmıyordum.

la carta.

No creía que vosotros recibieseis Mektubu alacağınızı sanmıyordum.

la carta.



Siento que María esté enferma. María’nın hasta olmasına üzülüyorum.

Sentí que María estuviera María’nın hasta olmasına üzüldüm.
enferma.

Sentí que María estuviese María’nın hasta olmasına üzüldüm.
enferma.



Mi hermana me aconseja que Kız kardeşim bana kitabı okumamı tav-

lea el libro. siye ediyor.



Mi hermana me aconsejó que Kız kardeşim bana kitabı okumamı tav-

leyera el libro. siye etti.

Mi hermana me aconsejó que Kız kardeşim bana kitabı okumamı tav-

leyese el libro. siye etti.



Julia me ordena que traiga Julia bana kahveyi getirmemi emrediyor.

el café.

Julia me ordenó que trajera Julia bana kahveyi getirmemi emretti.

el café.

Julia me ordenó que trajese Julia bana kahveyi getirmemi emretti.

el café.



El profesor me ordena que Öğretmen bana erken gelmemi emrediyor.

venga temprano.

El profesor me ordenó que Öğretmen bana erken gelmemi emretti.

viniera temprano.

El profesor me ordenó que Öğretmen bana erken gelmemi emretti.

viniese temprano.



Te digo que pidas otro té. Sana başka çay istemeni söylüyorum.

Te dije que pidieras otro té. Sana başka çay istemeni söyledim.

Te dije que pidieses otro té. Sana başka çay istemeni söyledim.



Pedro no viene. Pedro gelmiyor.

¡Ojalá viniera! Keşke gelseydi.

¡Ojalá viniese! Keşke gelseydi.



No tenemos tiempo para ir al cine. Sinemaya gitmek için vaktimiz yok.

¡Ojalá tuviéramos tiempo (para Keşke vaktimiz olsaydı.

ir al cine)!

¡Ojalá tuviésemos tiempo! Keşke vaktimiz olsaydı.



Yo no sé nada de él. Onun hakkında hiçbir şey bilmiyorum.

¡Ojalá supiera algo de él! Keşke onun hakkında bir şey bilseydim.

¡Ojalá supiese algo de él! Keşke onun hakkında bir şey bilseydim.



Hace mal tiempo. Hava kötü.

¡Ojalá hiciera buen tiempo. Keşke hava iyi olsaydı.

¡Ojalá hiciese buen tiempo. Keşke hava iyi olsaydı.



Ellos no dicen la verdad. Doğruyu söylemiyorlar.

¡Ojalá dijeran la verdad! Keşke doğruyu söyleselerdi.

¡Ojalá dijesen la verdad! Keşke doğruyu söyleselerdi.



No quiere ayudarnos. Bize yardım etmek istemiyor.

¡Ojalá quisiera ayudarnos! Keşke bize yardım etmek isteseydi.

¡Ojalá quisiese ayudarnos! Keşke bize yardım etmek isteseydi.



Nunca nos tocó la lotería. Bize hiç piyango vurmadı.

¡Ojalá nos tocara la lotería! Keşke bize piyango vursaydı.

¡Ojalá nos tocase la lotería! Keşke bize piyango vursaydı.



Esto no es fácil. Bu kolay değil.

¡Ojalá fuera fácil! Keşke kolay olsaydı.

¡Ojalá fuese fácil! Keşke kolay olsaydı.

jueves, 25 de septiembre de 2008

Modo Subjuntivo Dilek kipi

Uso del modo subjuntivo – Dilek Kipi’nin kullanımı

Dilek kipinde kulanılan fiiller henüz gerçekleşmemiş ve gerçekleşmesi bir isteğe bağlı ya da kuşkulu ve olası eylemleri ifade eder, yani eylem objektif olarak yapıl- mış, yapılmakta veya yaplacak olmayıp, gerçekleşmesi konuşan kimsenin kendi görüş açısına bağlıdır.

Dilek kipine bağlı zamanlar, emir kipi (imperativo) dışında, hiçbir zaman temel cümlede kullanılmaz: dilek, istek, amaç, kuşku, sevinç, korku, üzüntü, ümit veya şaşkınlık gibi gerçek değil “duygusal” olayları bildiren eylemler, QUE (ki) bağlacı ve bazı zarf, edat ve deyimler aracılığıyla temel cüleye bağlanan yan cümleler içinde yer alırlar.



Dilek kipine bağlı zamanlar şunlardır:



Presente (Şimdiki zaman)
Pretérito imperfecto (Geçmiş zaman)
Pretérito perfecto (Yakın geçmiş zaman)
Pretérito pluscuamperfecto (-miş’li geçmişin hikayesi)
Futuro imperfecto (Gelecek zaman)
Futuro perfecto (Gelecekte geçmiş zaman)




USO DEL MODO SUBJUNTIVO – dilek kipinin kullanımı


Dilek kipi, İspanyolca dilbilgisinde çok geniş ve önemli bir yer tutar. Dilek Kipi za- manlarında Haber Kipine kıyasla yarı yarıya bir azalma görülür, çünkü Dilek Kipinin gelecek zamanları artık kullanılmadığı için Haber Kipinin sekiz zamanına karşılık Dilek Kipinde sadece dört zaman vadır ve bunların her biri Haber Kipinin iki zama- nını karşılar. Yani “Creo que viene.” (Sanıyorum ki geliyor.) ve “Creo que vendrá.” (Sanıyorum ki gelecek.) şeklinde iki Haber Kipi cümlesi, Dilek Kipinde tek şekilde ifade edilebilir: “No creo que venga.” (Sanmıyorum ki gelsin.) Bu durum aşağıdaki tabloda gösterilmiştir:



Dilek Kipi Haber Kipinde

(Subjuntivo) Eylemin zamanı karşılığı (Indicativo)



1. PRESENTE

hable Şimdiki zaman hablo (konuşuyorum)

(konuşayım, konuşsam) hablaré (konuşacağım)



2. PRETÉRITO

IMPERFECTO

hablara o hablase Geçmiş zaman hablaba (konuşuyordum)

(konuşsaydım) hablé (konuştum)

Gelecek zaman hablaría (konuşurdum)



3. PRETÉRITO

PERFECTO

haya hablado Geçmiş zaman he hablado (konuştum)

(konuşmuş olayım) Gelecek zaman habré hablado (konuş-

muş olacağım)





4. PRETÉRITO

PLUSCUAMPERFECTO

hubiera o hubiese Geçmiş zaman había hablado

hablado (konuşmuş (konuşmuştum)

olsaydım) Gelecek zaman habría hablado

(konuşmuş olurdum)



Dilek kipinin kullanıldığı yerler şöyle özetlenebilir:



1. DİLEK ve İSTEK gösteren haller:



Quiero que hable.

(Konuşmasını istiyorum.)



Dije que viniese temprano.

(Erken gelmesini söyledim.)



2. KUŞKU ve YADSIMA bildiren cümleler:



Dudo que haya terminado.

(Bitirdiğinden kuşkuluyum.)



Niega que os haya visto.

(Sizi görmüş olduğunu yadsıyor.)



3. SORU cümleleri ve OLUMSUZ fikir beyanları:



¿Crees que haya llegado?

(Varmış olduğunu sanıyor musun?)



No creo que haya llegado.

(Varmış olduğunu sanmıyorum.)



4. Sevinç, korku, üzüntü gibi DUYGUSAL durumları gösteren haller:



Me alegro de que haya venido.

(Gelmiş olmasına sevindim.)



Siento que sea así.

(Böyle olmasına üzüldüm.)





5. GEREKLİLİK gösteren şahıssız fiillerde:



Es necesario que trabajes.

(Çalışman gerekli.)





6. GELECEK ZAMAN bildiren yan cümlelerde:



Cuando venga, jugaremos.

(Geldiği zaman oynayacağız.)



Saldré mientras estudias.

(Sen çalışırken dışarı çıkacağım.)



7. AMAÇ bildiren yan cümlelerde:



Le llamé para que me ayudara.

(Bana yardım etmesi için onu çağırdım.)



8. BELİRSİZ bir şahıs veya eşyayı açıklayan yan cümlelerde:



Busco una secretaria que sepa inglés.

(İngilizce bilen bir sekreter arıyorum.)



9. OLUMSUZ bir OLASILIK bildiren cümlelerde:



No hay nadie que lo crea.

(Buna inanacak kimse yok.)



10. Bazı BELİRSİZ ZAMİRLER’den sonra:



Hablaré con quienquiera que sea.

(Kiminle olursa olsun konuşacağım.)



11. ŞART cümlelerinde:



Si tuviese tiempo, iría al teatro.

(Eğer vaktim olsaydı tiyatroya giderdim.)



Si tuviera tiempo, visitaría a mi abuela.

(Eğer vaktim olsaydı büyükannemi ziyaret ederdim.)



Not: Şart cümlelerinde Presente de Subjuntivo kullanılmaz.



Dilek kipinin hangi zamanlarda ve hangi durumlarda kullanıldoğını özetle gördük. Şimdi bu zamanları sırasıyla ayrıntılı olarak görelim:

miércoles, 24 de septiembre de 2008

Estilo Directo / Indirecto dolaylı anlatım




Bir kişinin söylediği bir sözün diğer bir kişi tarafından başkalarına nakledilmesine “dolaylı anlatım” denir.

Bir söz, konuşanın sözlerini aynen alıp “dedi” veya “diyor” sözcüklerini ekleyerek nakledilebilir.



Juan bana “Kapıyı kapat.” dedi.

Öğretmen bize “Ödevlerinizi yapın.” dedi.



Bu cümlelerde “Kapıyı kapat.” ve “Ödevlerinizi yapın.” sözleri, sözü ilk söyleyene aittir ve onların ağzından çıktığı gibi, hiç değişmemiş durmdadırlar.



Bir kişinin söylediği söz başkasına nakledilirken, nakleden kimsenin ifadesiyle birle- şerek ilk söyleniş şeklinden değişik bir hal alır.



Yukarıdaki cümleleri sözü nakledenin kendi ifadesiyle söylersek durum şöyle olur:



Juan bana kapıyı kapatmamı söyledi.

Öğretmen bize ödevlerimizi yapmamızı söyledi.



Görüldüğü gibi bu ifadelerde Juan’ın “Kapıyı kapat.” ve öğretmenin “Ödevlerinizi yapın.” sözleri ayrı olarak değil, sözü nakledenin ifadesiyle birleşmiş durumdadır.



Türkçede dolaylı anlatım konusunu bu şekilde gözden geçirdikten sonra şimdi İs- panyolcada bu çeşit konuşmanın nasıl yapıldığını görelim:



Juan me dice: “Estoy cansado.”

Juan bana şöyle diyor: “Yorgunum.”



Yukarıdaki cümlede Juan’ın sözü aynen tekrarlanmıştır. Bu sözü kendi ifademizle birleştirirsek “ Juan bana yorgun olduğunu söylüyor.” şeklinde bir ifade ortayaçıkar ki İspanyolcada bu cümle que yardımı ile kurulur:



Juan me dice: “Estoy cansado.”

Juan me dice que está cansado.

Juan bana yorgun olduğunu söylüyor.



Şimdi cümleyi nakleden kişinin, decir “söylemek” fiilini presente (şimdiki zaman), pretérito perfecto (yakın geçmiş zaman) ve futuro (gelecek zaman) zamanlarda naklemesi durumunda, konuşmada ilk sözü söyleyenin ifadesinin nasıl değiştiğini tablo içinde verelim:



ESTILO DIRECTO
ESTILO INDIRECTO

DICE / HA DICHO / DIRÁ:
DICE / HA DICHO / DIRÁ

“Soy español.”

“Estaba muy nervioso.”

“Llegué ayer por la noche.”

“Me he levantado muy tarde.”

“Nosotros habíamos ido al cine.”

“Voy a comer ahora.”

“Os ayudaré.”
que es español.

que estaba muy nervioso.

que llegó ayer por la noche.

que se ha levantado muy tarde.

que ellos han ido al cine.

que va a comer ahora.

que nos ayudará.




Cümleler:



“Estoy muy contento con mi trabajo.” İşimden çok memnunum.

Dice/ ha dicho / dirá que está muy İşinden çok memnun olduğunu
contento con su trabajo. söylüyor / söyledi / söyleyecek.



“Saldré de viaje mañana.” Yarın seyahate çıkacağım.

Dice/ ha dicho / dirá que saldrá de Yarın seyahate çıkacağını söylü-
viaje manana. yor / söyledi / söyleyecek.



“Hemos alquilado un piso frente al mar.” Denize karşı bir daire kiraladık.

Dice/ ha dicho / dirá que han alquilado Denize karşı bir daire kiraladıkla-
un piso frente al mar. rını söylüyor / söyledi / söyleyecek.





“En España hace mucho calor en İspanya’da yazın hava çok sıcak o-

verano, me baño todos los días.” lur ve her gün banyo yaparım.

Dice/ ha dicho / dirá que en España hace İspanya’da yazın havanın çok sı-mucho calor en verano y que se baña cak olduğunu ve her gün banyo
todos los días. yaptığını söylüyor / söyledi / söyle-
cek.



“No estábamos en casa cuando nos Bizi soyduklarında evde değildik.

robaron.”

Dice/ ha dicho / dirá que no estaban Onları soyduklarında evde olma-
en casa cuando les robaron. dıklarını söylüyor / söyledi / söyle- yecek.

“Cuando fui a verle, él ya se había ido.” Onu görmeye gittiğimde, o gitmişti bile.

Dice/ ha dicho / dirá que cuando fue a Onu görmeye gittiğinde onun git-
verle, él ya se había ido. miş olduğunu söylüyor / söyledi / söyleyecek.



“Esta semana ha nevado mucho.” Bu hafta çok kar yağdı.

Dice/ ha dicho / dirá que esta semana Bu hafta çok kar yağdığını
ha nevado mucho. söylüyor / söyledi / söyleyecek.



“Si mañana hace buen tiempo, iremos Yarın hava iyi olursa plaja gideriz.

a la playa.”

Dice/ ha dicho / dirá que si mañana hace Yarın hava iyi olursa plaja gidecek-
buen tiempo, irán a la playa. lerini söylüyor / söyledi / söyleye-

cek.



“Usted no debe fumar tanto.” Bu kadar sigara içmemelisiniz.

Dice/ ha dicho / dirá que no debo Bu kadar sigara içmememi söylü-
fumar tanto. yor / söyledi / söyleyecek.



“No podemos ir.” Gidemeyiz.

Dice/ ha dicho / dirá que no pueden ir. Gidemeyeceklerini söylüyor / söy- ledi / söyleyecek.


“Me duele la cabeza.” Başım ağrıyor.

Dice/ ha dicho / dirá que le duele la Başının ağrıdığını söylüyor / söy-
cabeza. ledi / söyleyecek.





Soru cümleleri ise şu şekilde nakledilir:



ESTILO DIRECTO
ESTILO INDIRECTO

“¿A qué hora empieza la película?”

“¿Está muy lejos la estación?”
Él pregunta que a qué hora

empieza la película.

Él pregunta si está muy lejos la




Cümleler:



Antonio me pregunta: “¿Cuándo empieza Antonio bana soruyor: “Film ne
la película?” zaman başlıyor?

Antonio me pregunta que cuándo empieza Antonio bana filmin ne zaman baş-
la película. ladığını soruyor.



“¿Dónde está la parada del autobús?” Otobüs durağı nerededir?

Él me pregunta que dónde está la parada O bana otobüs durağının nerede
del autobús. olduğunu soruyor.



“¿Ha llegado ya el tren?” Tren geldi mi?

Él me pregunta si ha llegado el tren. O bana trenin gelip gelmediğini soruyor.

“¿A qué hora saldréis mañana de Yarın saat kaçte geziye çıkacaksı-

excursión?” nız?

Él me pregunta que a qué hora saldremos O bana yarın saat kaçta geziye çı-
mañana de excursión. kacağımızı soruyor.



“¿Ha comprendido usted todo?” Her şeyi anladınız mı?

Él me pregunta si he comprendido todo. O bana her şeyi anlayıp anlamadı-

ğımı soruyor.



“¿Cuánto cuesta un billete para Barselona’ya bir bilet ne kadar?

Barcelona?”

Él me pregunta que cuánto cuesta un O bana Barselona’ya birbiletin ne

billete para Barcelona. kadar olduğunu soruyor.



“¿Me ha llamado alguien por teléfono?” Beni telefonla biri aradı mı?

Él me pregunta si le ha llamado alguien O bana onu telefonla arayanın olup

por teléfono. olmadığını sordu.





“¿Cuál es el camino más corto?” En kısa yol hangisidir?

Él me pregunta que cuál es el camino O bana en kısa yolun hangisi oldu-

más corto. ğunu sordu.



“¿Habéis oído el ruido?” Gürültüyü duydunuz mu?

Él nos pregunta si hemos oído el ruido. O bize gürültüyü duyup duymadığı-

mızı soruyor.



“¿De quién es este abrigo azul?” Bu mavi palto kimin?

Él me pregunta que de quién es este O bana bu mavi paltonun kimin ol-

abrigo azul. duğunu soruyor.



“¿Qué hora es?” Saat kaç?

Él me pregunta que qué hora es. O bana saatin kaç olduğunu soru-

yor.



Şimdi cümleyi nakleden kişinin, decir “söylemek” fiilini pretérito indefinido (-di’li geçmiş zaman), pretérito imperfecto (şimdiki zamanın hikayesi) ve pretérito pluscuamperfecto (-miş’li geçmişin hikayesi) zamanlarda naklemesi durumunda, konuşmada ilk sözü söyleyenin ifadesinin nasıl değiştiğini tablo içinde verelim:



ESTILO DIRECTO
ESTILO INDIRECTO

ÉL DIJO / DECÍA / HABÍA DICHO:
ÉL DIJO / DECÍA / HABÍA DICHO

“Soy español.”

“Yo estaba muy nervioso.”

“Llegué ayer por la noche.”

“Me he levantado muy tarde.”

“Nosotros habíamos ido al cine.”

“Voy a visitar a mi amigo.”

“Os ayudaré.”

“Habrá solucionado todo.”
que era español.

que estaba muy nervioso.

que había llegado ayer por la noche.

que se había levantado muy tarde.

que ellos habían ido al cine.

que iba a comer ahora.

que nos ayudaría.

que habría solucionado todo.




Yukarıdaki tabloda da görüldüğü gibi, söylenen cümleyi nakleden kişi cümleye

dijo (söyledi), decía (söylüyordu) ya da había dicho (söylemişti) ile başlarsa

ilk söylenen cümle:



presente ise (şimdiki zaman), pretérito imperfecto (şimdiki zamanın hikayesi);

pretérito imperfecto ise (şimdiki zamanın hikayesi), pretérito imperfecto (şimdiki

zamanın hikayesi);

pretérito indefinido ise (-di’li geçmiş zaman), pretérito pluscuamperfecto (-miş’li

geçmişin hikayesi);

pretérito perfecto ise (yakın geçmiş zaman), pretérito pluscuamperfecto (-miş’li

geçmişin hikayesi);

futuro ise (gelecek zaman), condicional (şart) olarak değişir.



Cümleler:



“Tengo sed.” Susadım.

Carmen me dijo / decía / había dicho Carmen bana susadığını

que tenía sed. söyledi / söylüyordu / söylemişti.



“No puedo ayudaros.” Size yardım edemem.

Miguel me dijo / decía / había dicho Miguel bize yardım edemeyeceği-

que no podía ayudarnos. ni söyledi / söylüyordu / söylemişti.



“Lo siento mucho.” Çok üzgünüm.

Marta me dijo / decía / había dicho Marta bana çok üzgün olduğunu

que lo sentía mucho. söyledi / söylüyordu / söylemişti.



“No sé escribir.” Yazma bilmiyorum.

José me dijo / decía / había dicho José bana yazma bilmediğini söy-

que no sabía escribir. ledi / söylüyordu / söylemişti.



“No nos gusta esta lección.” Bu dersi sevmiyoruz.

Ellos me dijeron / decían / habían dicho Onlar bana bu dersi sevmedikleri-

que les gustaba esta lección. ni söylediler / söylüyorlardı / söyle- mişlerdi.



“No podemos salir esta noche.” Bu gece çıkamayız.

Ellos me dijeron / decían / habían dicho Onlar bana bu gece çıkamayacak-

que no podían salir esta noche. larını söylediler / söylüyorlardı / söylemişlerdi.



“No quiere ir de vacaciones.” Tatile gitmek istemiyorum.

Pedro me dijo / decía / había dicho Pedro bana tatile gitmek istemedi-

que no quería ir de vacaciones. ğini söyledi / söylüyordu / söyle- mişti.



“Estamos muy ocupados.” Çok meşgulüz.

Ellos me dijeron / decían / habían dicho Onlar bana çok meşgul olduklarını-

que estaban muy ocupados. söylediler / söylüyorlardı / söyle-

mişlerdi.



“Juegan muy mal al fútbol.” Çok kötü futbol oynuyorlar.

Antonio me dijo / decía / había dicho Antonio bana çok kötü futbol oyna-

que jugaban muy mal al fútbol. dıklarını söyledi / söylüyordu / söy-

lemişti.

“No he comprado mantequilla.” Tereyağı almadım.

Pedro me dijo / decía / había dicho Pedro bana tereyağı almadığını

que no había comprado mantequilla. söyledi / söylüyordu / söylemişti.



“Hemos perdido los cuadernos.” Defterleri kaybettik.

Ellos me dijeron / decían / habían dicho Onlar bana defterleri kaybettiklerini

que habían perdido los cuadernos. söylediler / söylüyorlardı / söyle-

mişlerdi.



“Me he olvidado de cerrar la ventana.” Pencereyi kapatmayı unuttum.

Ella me dijo / decía / había dicho O bana pencereyi kapatmayı

que se había olvidado de cerrar la ventana. unuttuğunu söyledi / söylüyordu / söylemişti.



“Te he escrito diez cartas.” Sana on tane mektup yazdım.

Luisa me dijo / decía / había dicho Luisa bana on tane mektup yaz-

que me había escrito diez cartas. dığını söyledi / söylüyordu / söyle-

mişti.



“Nos hemos levantado muy tarde.” Çok geç kalktık.

Ellos me dijeron / decían / habían dicho Onlar bana çok geç kalktıklarını

que se habían levantado muy tarde. söylediler / söylüyorlardı / söyle-

mişlerdi.



“He aprobado el examen.” Sınavı geçtim.

Juan me dijo / decía / había dicho Juan bana sınavı geçtiğini söyledi /

que había aprobado el examen. söylüyordu / söylemişti.



“Hemos estado en el parque.” Parktaydık.

Ellos me dijeron / decían / habían dicho Onlar bana parkta olduklarını söy-

que habían estado en el parque. lediler / söylüyorlardı / söylemişler-

di.



“Fui a China en 1965.” 1965’te Çin’e gittim.

Juan me dijo / decía / había dicho Juan bana 1965’te Çin’e gittiğini

que había ido a China en 1965. söyledi / söylüyordu / söylemişti.



“Estuvo en París en 1999.” 1999’da Paris’teydim.

Ella me dijo / decía / había dicho O bana 1999’da Paris’te olduğunu

que había estado en París en 1999. söyledi /söylüyordu / söylemişti.



“Compré un paraguas.” Bir şemsiye satın aldım.

Ella me dijo / decía / había dicho O bana bir şemsiye satın aldığını

que había comprado un paraguas. söyledi /söylüyordu / söylemişti.



“Vi esa película.” Şu filmi gördüm.

Él me dijo / decía / había dicho O bana şu filmi gördüğünü söyledi

que había visto esa película. /söylüyordu / söylemişti.

“Aprendí a esquiar en Suiza.” Kayak yapmayı İsviçre’de öğren-

dim.

Ella me dijo / decía / había dicho O bana kayak yapmayı İsviçre’de

que había aprendido a esquiar en Suiza. öğrendiğini söyledi /söylüyordu / söylemişti.



“Conocí a Carmen en junio de 1970.” Carmen’i 1970 haziranında tanı-

dım.

Ella me dijo / decía / había dicho O bana Carmen’i 1970 haziranında

que había conocido a Carmen en junio tanıdığını söyledi /söylüyordu /

de 1970. söylemişti.



“Tuvimos nuestro primer hijo en 1977.” İlk çocuğumuza 1977’de sahip olduk.

Ellos me dijeron / decían / habían dicho Onlar bana ilk çocuklarına 1977’de

que habían tenido su primer hijo en 1977. sahip olduklarını söylediler / söylü- yorlardı / söylemişlerdi.



“Me casé con ella en febrero de 2000.” Onunla 2000’in şubatında evlen-

dim.

Él me dijo / decía / había dicho que O bana onunla 2000’in şubatında

se había casado con ella en febrero evlendiğini söyledi / söylüyordu /

de 2000. söylemişti.



“Nos divorciamos en marzo de 1976.” 1976’nın martında boşandık.

Él me dijo / decía / había dicho que O bana 1976’nın martında boşan-

se habían divorciado en marzo de dıklarını söyledi / söylüyordu / söy-

1976. lemişti.



“Nos casaremos el año que viene.” Gelecek yıl evleneceğiz.

Él me dijo / decía / había dicho que O bana gelecek yıl evleneceklerini

se casarían el año que viene. söyledi / söylüyordu / söylemişti.



“Cuando era joven, hacía mucho Gençken çok spor yapardım.
deporte.”

Él me dijo / decía / había dicho que O bana gençken çok spor yaptığını

cuando era joven hacía mucho deporte. söyledi / söylüyordu / söylemişti.



“Hay mucha gente en la cola.” Sırada çok insan vardı.

Él me dijo / decía / había dicho que O bana sırada çok insan olduğunu

había mucha gente en la cola. söyledi / söylüyordu / söylemişti.



“No he podido llamaros por teléfono.” Size telefon edemedim.

Él nos dijo / decía / había dicho que O bize telefon edemediğini söyledi

no había podido llamarnos por teléfono. / söylüyordu / söylemişti.







“Ayer fui a ver a mis abuelos.” Dün büyükbabamları görmeye git- tim.

Él me dijo / decía / había dicho que O bana dün büyükbabalarını gör-

ayer había ido a ver a sus abuelos. meye gittiğini söyledi / söylüyordu / söylemişti.



“La semana próxima nos iremos de Gelecek hata tatile gideceğiz.

vacaciones.”

Miguel me dijo / decía / había dicho Miguel bana gelecek hafta tatile gi-

que la semana próxima se irían de deceklerini söyledi / söylüyordu /

vacaciones. söylemişti.



“Yo no sabía nada del asunto.” Olay hakkında hiçbir şey bilmiyor-

dum.

Julia me dijo / decía / había dicho que Julia bana olay hakkında hiçbir şey

no sabía nada del asunto. bilmediğini söyledi /söylüyordu / söylemişti.



“Hemos visto una película muy Çok ilginç bir film izledik

interesante.”

Juan me dijo / decía / había dicho que Juan bana çok ilginç bir film izle-

habían visto una película muy interesante. diklerini söyledi /söylüyordu / söy- lemişti.

“Os escribiré pronto.” Size hemen yazacağım.

Pedro nos dijo / decía / había dicho que Pedro bize hemen yazacağını söy-

nos escribiría pronto. ledi /söylüyordu / söylemişti.



“Voy a dormir mucho.” Çok uyuyacağım.

Felipe me dijo / decía / había dicho que Felipe bana çok uyuyyacağını söy-

iba a dormir mucho. ledi /söylüyordu / söylemişti.





Soru cümleleri ise şu şekilde nakledilir:



“¿Fuma usted mucho?” Çok sigara içiyormusunuz?

Ella me preguntó si fumaba mucho. O bana çok sigara içip içmediğimi sordu.



“¿Hasta qué hora están abiertas las Dükkanlar saat kaça kadar açıktır?

tiendas?”

Ella me preguntó que hasta qué hora O bana dükkanların saat kaça ka-

estaban abiertas las tiendas. dar açık olduklarını sordu.



“¿A qué hora ha terminado la clase?” Ders saat kaçta bitti?

Ella me preguntó que a qué hora había O bana dersin saat kaçta bittiğini

terminado la clase. sordu.





“¿Me puede usted ayudar?” Bana yardım edebilir misiniz?

Ella me preguntó si le podía ayudar. O bana ona yardım edip edemeye- ceğimi sordu.



“¿A qué hora estarás mañana en casa?” Yarın saat kaçta evde olacaksın

Ella me preguntó que a qué hora estaría O bana yarın saat kaçta evde ola-

mañana en casa. cağımı sordu.



“¿Has comprendido todo?” Her şeyi anladın mı?

Ella me preguntó si había comprendido O bana her şeyi anlayıp anlamadı-

todo. ğımı sordu.



“¿Eres feliz?” Mutlu musun?

Ella me preguntó si era feliz. O bana mutlu olup olmadığımı sor-

du.



“¿Cuántos hermanos sois?” Kaç kardeşsiniz?

Ella me preguntó que cuántos hermanos O bana kaç kardeş olduğumuzu

somos. sordu.



“¿Ha estado usted alguna vez en Hiç Japonya’da bulundunuz mu?

Japón?



Ella me preguntó si había estado alguna O bana Japonya’da hiç bulunup

vez en Japón. bulunmadığımı sordu.



“¿Dónde podré encontrar un taxi?” Nerede bir taksi bulabilirim?

Ella me preguntó que dónde podría O bana nerede bir taksi bulabilece-

encontrar un taxi. ğini sordu.



Dijo que había regado el jardín ayer por Bahçeyi dün akşam suladığını söy-

la noche. ledi.



Dijeron que habían jugado con la arena. Kumla oynadıklarını söylediler.



Dijo que había aprendido a bailar. Dans etmeyi öğrendiğini söyledi.



Dijeron que preferían viajar en barco. Gemiyle seyahat etmeyi tercih et-

tiklerini söylediler.



Dijo que había comprado sobres y sellos. Zarf ve pul aldığını söyledi.

Dijeron que se habían divorciado. Boşandıklarını söylediler.



Me dijo que no estaba permitido Bana tabloların fotoğraflarının çe-

fotografiar los cuadros. kilmesine izin verilmediğini söyledi.



He alquilado un coche. Bir araba kiraladım.

Dijo que había alquilado un coche. Bir araba kiraladığını söyledi.

Hemos fotografiado a los animales del Hayvanat bahçesindeki hayvanla-

zoo. rın fotoğraflarını çektik.

Dijeron que habían fotografiado a los Hayvanat bahçesindeki hayvanla-

animales del zoo. rın fotoğraflarını çektiklerini söyle-

diler.



Tengo mucha prisa. Çok acelem var.

Dijo que tenía mucha prisa. Çok acelesi olduğunu söyledi.



No me gusta conducir de noche. Gece araba kullanmayı sevmiyorum.

Dijo que no le gustaba conducir de Gece araba kullanmayı sevmediği-
noche. ni söyledi.



Anoche fuimos al teatro. Dün akşam tiyatroya gittik.

Dijeron que habían ido al teatro Dün akşam tiyatroya gittiklerini
anoche. söylediler.



Olvidé tu número de teléfono. Telefon numaranı unuttum.

Dijo que había olvidado mi número Telefon numaramı unuttuğunu söy-
de teléfono. ledi.



Te escribiré una carta larga. Sana uzun bir mektup yazacağım.

Dijo que me escribiría una carta larga. Bana uzun bir mektup yazacağını söyledi.



Nos hemos casado. Evlendik.

Dijeron que se habían casado. Evlendiklerini söylediler.



Voy a visitar a mi abuela. Büyükannemi ziyaret edeceğim.

Él dijo que iba a visitar a su abuela. Büyükannesini ziyaret edeceğini söyledi.



No dormiré mucho. Çok uyumayacağım.

Ella había dicho que no dormiría Çok uyumayacağını söylemişti.
mucho.



¿A qué hora empieza la película? Film saat kaçta başlıyor?

Él me preguntó que a qué hora empezaba Bana filmin saat kaçta başladığını

la película. sordu.

martes, 23 de septiembre de 2008

Gramatica:Préterito Pluscuamperfecto

PRETÉRITO PLUSCUAMPERFECTO – -miş’li geçmişin hikâyesi

“Dinlemiştim, yazmıştınız, okumuştum, çalışmıştı, gelmişlerdi, yürümüştük” gibi geçmişte olmuş iş ve hareketleri ifade eden zamana –miş’li geçmiş zamanın hika- yesi denilmektedir. Bu zaman, diğer geçmiş bir zamana oranla daha önce olmuş bulunan bir iş ve hareketi ifade eder.
Bu zamanı oluşturmakta güçlük yoktur. Nasıl pretérito perfecto zamanında haber fiilinin şimdiki zamanı ile çekilecek fiilin participio’su yan yana getiriliyorsa, bu za- man oluşturulurken tek fark olarak haber fiilinin şimdiki zamanı yerine imperfecto zamanı kullanılır:

Pretérito Pluscuamperfecto

(Yo) HABÍA
(Tú) HABÍAS
(Él, ella, usted)HABÍA
(Nosotros) HABÍAMOS
(Vosotros) HABÍAIS
(Ellos, ellas, ustedes) HABÍAN
participio

Ser (olmak) fiilinin pretérito pluscuamperfecto zamanı şöyledir:

Olumlu:

(Yo) Había sido. Olmuştum.
(Tú) Habías sido. Olmuştun.
(Él, ella) Había sido. Olmuştu.
(Usted) Había sido. Olmuştunuz.
(Nosotros) Habíamos sido. Olmuştuk.
(Vosotros) Habíais sido. Olmuştunuz.
(Ellos, ellas) Habían sido. Olmuşlardı.
(Ustedes) Habían sido. Olmuştunuz.

Olumsuz:

(Yo) No había sido. Olmamıştım.
(Tú) No habías sido. Olmamıştın.
(Él, ella) No había sido. Olmamıştı.
(Usted) No había sido. Olmamıştınız.
(Nosotros) No habíamos sido. Olmamıştık.
(Vosotros) No habíais sido. Olmamıştık.
(Ellos, ellas) No habían sido. Olmamışlardı.
(Ustedes) No habían sido. Olmamıştınız.

Soru:

¿(Yo) Había sido? Olmuş muydum?
¿(Tú) Habías sido? Olmuş muydun?
¿(Él, ella) Había sido? Olmuş muydu?
¿(Usted) Había sido? Olmuş muydunuz?
¿(Nosotros) Habíamos sido? Olmuş muyduk?
¿(Vosotros) Habíais sido? Olmuş muydunuz?
¿(Ellos, ellas) Habían sido? Olmuşlar mıydı?
¿(Ustedes) Habían sido? Olmuş muydunuz?

Estar (olmak, bulunmak) fiilinin pretérito pluscuamperfecto zamanı şöyledir:

Olumlu:
(Yo) Había estado. Bulunmuştum.
(Tú) Habías estado. Bulunmuştun.
(Él, ella) Había estado. Bulunmuştu.
(Usted) Había estado. Bulunmuştunuz.
(Nosotros) Habíamos estado. Bulunmuştuk.
(Vosotros) Habíais estado. Bulunmuştunuz.
(Ellos, ellas) Habían estado. Bulunmuşlardı.
(Ustedes) Habían estado. Bulunmuştunuz

Tener (sahip olmak) fiilinin pretérito pluscuamperfecto zamanı şöyledir:
Olumlu:
(Yo) Había tenido. Sahip olmuştum, benim olmuştu.
(Tú) Habías tenido. Senin olmuştu.
(Él, ella) Había tenido. Onun olmuştu.
(Usted) Había tenido. Sizin olmuştu
(Nosotros) Habíamos tenido. Bizim olmuştu.
(Vosotros) Habíais tenido. Sizin olmuştu.
(Ellos, ellas) Habían tenido. Onların olmuştu.
(Ustedes) Habían tenido. Sizlerin olmuştu.

Prometer (söz vermek) fiilinin pretérito pluscuamperfecto zamanı şöyledir:

Olumlu:
(Yo) Había prometido. Söz vermiştim.
(Tú) Habías prometido. Söz vermiştin.
(Él, ella) Había prometido. Söz vermişti.
(Usted) Había prometido. Söz vermiştiniz.
(Nosotros) Habíamos prometido. Söz vermiştik.
(Vosotros) Habíais prometido. Söz vermiştiniz.
(Ellos, ellas) Habían prometido. Söz vermişlerdi.
(Ustedes) Habían prometido. Söz vermiştiniz.

Aşağıdaki örnek cümlelerden birincisi pretérito perfecto, ikincisi ise pretérito pluscuamperfecto zamandadır.
He comido pan. Ekmek yedim.
Había comido pan. Ekmek yemiştim.
Has ido al teatro. Tiyatroya gittin.
Habías ido al teatro. Tiyatroya gitmiştin.
Ella ha escuchado al profesor. Öğretmeni dinledi.
Ella había escuchado al profesor. Öğretmeni dinlemişti.

Hemos llamado al portero. Kapıcıyı çağırdık.
Habíamos llamado al portero. Kapıcıyı çağırmıştık.
Habéis abierto las puertas. Kapıları açtınız.
Habíais abierto las puertas. Kapıları açmıştınız.

Han escrito con estilográfica. Dolmakalemle yazdılar.
Habían escrito con estilográfica. Dolmakalemle yazmışlardı.
Hemos jugado al baloncesto. Basketbol oynadık.
Habíamos jugado al baloncesto. Basketbol oynamıştık.
Me he tardado. Geç kaldım.
Me había tardado. Geç kalmıştım.

Han visitado el museo. Müzeyi gezdiler.
Habían visitado el museo. Müzeyi gezmişlerdi.

Habéis jugado al escondite. Saklambaç oynadınız.
Habíais jugado al escondite. Saklambaç oynamıştınız.



No he tenido la oportunidad de Onunla konuşma fırsatım olmadı.

hablar con ella.

No había tenido la oportunidad de Onunla konuşma fırsatım olmamıştı.

Hablar con ella.



Me has prometido. Bana söz verdin.

Me habías prometido. Bana söz vermiştin.



He comprado una camisa. Bir gömlek satın aldım.

Había comprado una camisa. Bir gömlek satın almıştım.



Te has despertado temprano. Erken kalktın.

Te habías despertado temprano. Erken kalkmıştın.



Nos hemos acostado tarde. Geç yattık.

Nos habíamos acostado tarde. Geç yatmıştık.



Se han sentado en un banco. Bir banka oturdular.

Se habían sentado en un Bir banka oturmuşlardı.

banco.



El autobús se ha parado en Otobüs durakta durdu.

la parada.

El autobús se había parado Otobüs durakta durmuştu.

en la parada.



Se ha afeitado a las ocho. Saat sekizde tıraş oldu.

Se había afeitado a las ocho. Saat sekizde tıraş olmuştu.



Mi madre ha salido de casa. Annem evden çıktı.

Mi madre había salido de casa. Annem evden çıkmıştı.



Mi amiga ha puesto la mesa. Arkadaşım sofrayı kurdu.

Mi amiga había puesto la mesa. Arkadaşım sofrayı kurmuştu.



He prometido a mi padre. Babama söz verdim.

Había prometido a mi padre. Babama söz vermiştim.



Mi madre no me ha permitido Annem futbol oynamama izin vermedi.

jugar al fútbol.

Mi madre no me había permitido Annem futbol oynamama izin vermemişti.

jugar al fútbol.



Ha cerrado la ventana. Pencereyi kapattı.

Había cerrado la ventana. Pencereyi kapatmıştı.



Habéis limpiado la casa. Evi temizlediniz.

Habíais limpiado la casa. Evi temizlemiştiniz.



He terminado mis deberes. Ödevlerimi bitirdim.

Había terminado mis deberes. Ödevlerimi bitirmiştim.





Me ha llamado. Beni aradı.

Me había llamado. Beni aramıştı.



Hemos hablado con el profesor. Öğretmenle konuştuk.

Habaímos hablado con el profesor. Öğretmenle konuşmuştuk.



Has escrito una carta. Bir mektup yazdın.

Habías escrito una carta. Bir mektup yazmıştın.



Hemos vivido en París. Paris’te oturduk. (Yaşadık.)

Habíamos vivido en París. Paris’te oturmuştuk. (Yaşamıştık.)





Cuando llegamos a la estación, İstasyona vardığımızda, tren hareket et-

el tren ya había salido. mişti bile.



Cuando llegaron los bomberos İtfaiyeciler geldiğinde ev yanmıştı bile.

ya se había quemado la casa.



Cuando llamé a Isabel, ella no se Isabel’i aradığımda yatmamıştı.

había acostado.



Cuando fuimos al restaurante ya Lokantaya gittiğimizde kapanmıştı.

había cerrado.



Cuando vino el médico, el enfermo Doktor geldiğinde hasta ölmüştü.

ya había muerto.



Cuando entramos en el cine la Sinemaya girdiğimizde film başlamıştı.

película había empezado.



Cuando fuimos a casa de Antonio Antonio’nun evine gittiğimizde o çıkmıştı.

ya se había marchado.



¿A qué hora salió el tren? Tren kaçta hareket etti?

A las diez ya había salido. Saat onda hareket etmişti bile.



¿A qué hora llegó José a casa? José saat kaçta eve geldi?

A las once él habia llegado a casa. Saat on birde eve gelmişti.



¿A qué hora salieron del teatro? Tiyatrodan saat kaçta çıktılar?

A las tres habían salido del teatro. Saat üçte tiyatrodan çıkmışlardı.



¿A qué hora se acostaron los Çocuklar saat kaçta yattılar?

niños?

A las nueve se habían acostado. Saat dokuzda yatmışlardı.

(Fuente: FONO)

sábado, 20 de septiembre de 2008

«He vivido mi propia 'pasión turca'»

Esta joven vizcaína se casó en tres meses con un estudiante que conoció durante unas vacaciones en Estambul.

Antonio Gala publicó en 1993 'La pasión turca'. Vicente Aranda la llevó a la gran pantalla al año siguiente y la bilbaína Lara Zabala la experimentó en primera persona en el verano de 2005. Emulando a Ana Belén, encontró el amor a orillas del Bósforo. Como en la novela. Como en el cine. Una vida de película. «En este país, yo he vivido mi propia 'pasión turca'», reconoce la joven.
Afincada desde hace dieciocho meses en Estambul y ya casada, a sus 28 años aún no acaba de creerse lo mucho que ha cambiado su vida desde aquellas vacaciones. Todo arrancó cuando se embarcó en la aventura de conocer otras culturas. «La culpa es de Internet. Compartía piso en el Casco Viejo con una chica italiana, y su novio me habló de hospitality.org, una organización que pone en contacto a personas dispuestas a alojar en su casa a otras que quieran visitar la ciudad». Así que, ni corta ni perezosa, se decidió a participar y acogió a varios extranjeros en su vivienda.
Sin embargo, aquel agosto de 2005, harta de ser la anfitriona, comenzó a viajar. Y Estambul era el destino «ideal». Contactó con Ozan, un estudiante turco que durante una semana le abrió las puertas de su apartamento... y su corazón. Acabaron viviendo un intenso romance que Lara no olvidará jamás.
A partir de este momento, todo fue muy deprisa. Decidieron no separarse. «Nuestra primera intención era vivir en España, pero Ozan necesitaba un visado y sólo hay dos formas de conseguirlo: o con una oferta de trabajo o casándote con una española». Así que en tres meses la pareja ya era un matrimonio. «Y tan pronto como la embajada comprobó que no era una unión de conveniencia, nos instalamos en Bilbao». De nuevo en casa.
No obstante, al poco tiempo se toparon con una dura realidad. «A pesar de tener dos carreras y hablar varios idiomas, Ozan sólo encontró empleo en una hamburguesería», se lamenta. Así que, después de intentarlo durante año y medio, decidieron probar suerte en Turquía. «Dejé atrás a mi familia, los amigos, el piso y un empleo estable en una asesoría para comenzar una nueva vida». Tomó una decisión muy valiente y, por fortuna, las cosas le han salido a pedir de boca.
Negocio de moda turca
Al contrario de lo que pueda parecer, la adaptación no fue complicada. «La gente es muy abierta. Además, he descubierto mi vocación: la enseñanza. Soy profesora de español en una academia», explica en conversación telefónica desde Estambul. Su tiempo de ocio lo pasa estudiando turco, un idioma que aún no domina. «He mejorado el acento y la pronunciación viendo los culebrones locales, y saber euskera también me ha venido muy bien porque tienen una estructura gramatical muy similar», detalla.
En cuanto al choque cultural, admite haber tenido «bastante suerte», ya que Ozan y su familia, aunque son musulmanes, «tienen una mentalidad muy occidental, con lo que mis costumbres no han variado mucho». De hecho, en estos tres años ha comprobado que Estambul es una ciudad cosmopolita en la que conviven de manera pacífica culturas y religiones muy dispares. «Las calles están llenas de turcos iraníes, iraquíes, kurdos y también muchos turistas. Por ejemplo, en el autobús puedes sentarte al lado de una mujer con velo o de una chica turca rubia oxigenada a lo París Hilton», describe.
De cara al futuro, Lara es optimista. Emprendedora por vocación, acaba de iniciar un negocio de exportación de ropa turca para venderla en un comercio que su familia tiene en Sopelana. «Es que cuando mi madre y mi cuñada venían de visita se sorprendían de los precios y tuvieron la idea de abrir la tienda», explica.

jueves, 18 de septiembre de 2008

Vocabulario: El Deporte





koşu
jogging

oynamak
jugar

yüzmek
nadar

paten yapmak
patinar

kayak yapmak
esquiar

gezi
un paseo a pie

jimnastik
gimnasia

basketbol
básquetbol

kart
cartas

dama
damas

satranç
ajedrez

futbol
fútbol

amerikan futbolu
fútbol americano

golf
golf

hokey
hockey

oyun
un juego

ragbi
rugby

tenis
tenis

uçurtma
un barrilete

paten alanı
una pista de patinaje

paten
un patín

paten
una patineta

denge
equilibrio

atlet
un atleta

top
un balón

beyzbol
béisbol

boks
boxeo

bisiklet yarışı
ciclismo

sörf
surfing

yüzme
natación

koşu
carrera

yüksek atlama
saltos de altura

at yarışı
carrera de caballos

ayrobik
aerobicos

miércoles, 17 de septiembre de 2008

Vocabulario: Numeros





bir
uno

iki
dos

üç
tres

dört
cuatro

beş
cinco

altı
seis

yedi
siete

sekiz
ocho

dokuz
nueve

on
diez

on bir
once

on iki
doce

on üç
trece

yirmi
veinte

otuz
treinta

kırk
cuarenta

elli
cincuenta

altımış
sesenta

yetmiş
setenta

seksen
ochenta

doksan
noventa

yüz
cien

bin
mil

millyon
millón

millyar
mil millones

birinci
primero

ikinci
segundo

üçüncü
tercero

numara
un número

sıralı
ordinal

rakam
un dígito

martes, 16 de septiembre de 2008

Vocabulario: Geografia




milliyet
una nacionalidad

alman
alemán

amerikalı
americano

ingliz
inglés

belçikalı
belga

kanadalı
canadiense

çinli
chino

ispanyol
español

fransız
francés

italyalı
italiano

japon
japonés

faslı
marroquí

meksikalı
mejicano

rus
ruso

isveçli
sueco

isviçreli
suizo

bayrak
una bandera

Almanya
Alemania

İngiltere
Inglaterra

Belçika
Bélgica

Kanada
Canadá

Çin
China

İspanya
España

Birleşik Devletler
Estados Unidos

Fransa
Francia

İrlanda
Irlanda

İsrail
Israel

İtalya
Italia

Japonya
Japón

Fas
Marruecos

Meksika
México

Hollanda
Holanda

Portekiz
Portugal

Rusya
Rusia

İsveç
Suecia

İsviçre
Suiza

devlet
un estado

ülke
un país

eyalet
una provincia

şehir
una ciudad

dünya
mundo

Londra
Londres

batı
del oeste

doğu
del este

batı
oeste

doğu
este

kuzey
norte

güney
sur

sınır
una frontera

lunes, 15 de septiembre de 2008

Vocabulario: Instrumentos





merdiven
una escalera

tırmık
un rastrillo

alet
un instrumento

kürek
una pala

iğne
una aguja

süpürge
una escoba

kilitli iğne
un alfiler

pompa
una bomba

çekiç
un martillo

testere
una sierra

makas
tijeras

şiş
una aguja de tejer

pense
tenazas

pense
pinzas

askı
un colgador

tornavida
un destornillador

raf
un estante

viernes, 12 de septiembre de 2008

Vocabulario: El Dinero




değerli
querido

bakkaliye
comestibles

dükkan
una tienda

banka
un banco

ekmekçi
una panadería

alışveriş merkezi
un centro comercial

bakkal
una tienda

para
dinero

kredi kartı
tarjeta de crédito

çek
un cheque

dolar
un dólar

avro
un euro

para üstü
cambio

madeni para
una moneda

çek yazmak
hacer un cheque

kasap
una carnicería

alışveriş merkezi
un negocio

gazete bayisi
quiosco de periódicos

pazar
un mercado

bit pazarı
un mercado de pulgas

pastahane
una pastelería

süpermarket
un supermercado

alışveriş
una compra

satın almak
comprar

ödemek
pagar

satmak
vender

tezgah
un mostrador

sıraya geçmek
hacer una cola

fiyat
precio

borç almak
pedir

geri ödemek
devolver

para çekmek
retirar

çekilen para
un retiro

kredi
crédito

nakit
dinero efectivo

... Tutmak
costar

ucuz
barato

kulübe
un quiosco

tekerlekli sepet
un carrito de compras

fiş
un recibo

liste
una lista

miércoles, 10 de septiembre de 2008

Vocabulario: Plantas




çiçek
una flor

çalı
un arbusto

buket
un ramo de flores

ekmek
plantar

gül
una rosa

ağaç
un árbol

lale
un tulipán

nergis
un narciso

sap
un tallo

çiçek yaprağı
un pétalo

kardelen
una campanilla de invierno

iris
un lirio

çan çiçeği
una campanilla

gelincik
una amapola

papatya
una margarita

menekşe
una violeta

sardunya
un geranio

karahindiba
un diente de león

dal
una rama

meşe
un roble

huş ağacı
un abedul

akçaağaç
un arce

diken
una espina

palmiye
una palmera

köknar
un abeto

kavak
un álamo

söğüt
un sauce

yosun
algas marinas

kaktüs
un cacto

nilüfer
un neñufar

çam ağacı
un pino

noel ağacı
árbol de navidad

dişbudak ağacı
un fresno

ıhlamur ağacı
un tilo

üvez ağacı
un serbal

kestane
un castaño

martes, 9 de septiembre de 2008

Vocabulario:La Escuela (Parte 2)





kalem
una pluma

ders
una materia

projektör
un proyector

yarıçap
radio

yanlış
mal

ilk okul
escuela primaria

lise
escuela secundaria

okulla ilgili
relacionado a la escuela

laboratuvar
un laboratorio

sırt çantası
una mochila

muhabbet etmek
charlar

deney
un experimento

bölme
división

toplama
adición

çıkarma
sustracción

çarpma
multiplicación

toplam
suma

çözmek
solucionar

resim yapmak
dibujar

silgi
borrador

silmek
borrar

sistem
un sistema

hata
un error

ezbere
de corazón

tebeşir
tiza

coğrafya
geografía

matematık
matemática

fizik
física

biyoloji
biología

tarih
historia

edebiyat
literatura

gramer
gramática

geometri
geometría

bölüm
un capítulo

üçgen
triángulo

daire
círculo

açı
ángulo

kare
cuadrado

artı
más

eksi
menos

derece
un grado

sınıf arkadaşı
un compañero de curso

tema
un tema

astronomi
astronomía

psikoloji
sicología

sosyoloji
sociología

ekonomi
economía

ekoloji
ecología

bilgisayar dersi
informática

lunes, 8 de septiembre de 2008

Vocabulario: La escuela (Parte 1)




tahta
un pizarrón

öğrenci
un estudiante

öğretmek
enseñar

öğrenmek
estudiar

hesap makinesi
una calculadora

kitap
un libro

bilgisayar
una computadora

ev ödevi
tarea

not
un grado

kimya
química

bilgisayar bilimi
ciencias informáticas

kurs
un curso

okul
una escuela

sınıf
un aula

öğrenci
un alumno

eşit olmak
igualar

bölmek
dividir

çeşit
un tipo

saymak
contar

defter
un cuaderno

bir yaprak kağıt
una hoja

kombinasyon
una combinación

çizgi
una línea

klavye
un teclado

kıskaç
un ganchito

yazıcı
una impresora

dosya
un archivo

sözlük
un diccionario

ekran
un monitor

üniversite
una universidad

kütüphane
una biblioteca

müze
un museo

sınav
un examen

alıştırma
un ejercicio

kelime
una palabra

dönem
un semestre

anlamak
entender

okul yılı
año escolar

yorum
un comentario

tatil
vacaciones

cetvel
una regla

kural
una norma

kurşun kalem
un lápiz

fikir
una idea

sembol
un símbolo

liste
una lista

noktalama işareti
un signo de puntuación

soru işareti
un signo de interrogación

gerçek
la verdad

martes, 2 de septiembre de 2008

Vocabulario: Las vacaciones


tatil
las Vacaciones

irse de vacaciones
tatile gitmek

plaj
La playa

dinlenmek
descansar

bavullar
las maletas

gezi
la excursion

gezmek
visitar

pasport
el pasaporte

visa
el visado

Si, el blog estara inactivo durante 1 semana porque nos vamos de vacaciooooones!!!
Evet bu haftada blog yok çünkü tatile gidiyooooooruz!!!